Ramazan’ın son on gününde minarelere, *Elveda Ey Şehr-i Ramazan!* mahyası asıldığında ya da yanık sesli hafızların, *Elveda Ey Şehr-i Gufran* ilahileri duyulduğunda her yaştan insanı bir ağlama hali tutar; ihtiyar ağlar, kadın ağlar, çocuk ağlar, köy ağlar, şehir ağlardı. Hafızların mukabelelerinin, vaizlerin söz ve üsluplarının konuşulduğu iftar sofralarında, buruk bir sesle, *Bugün de gitti…* derdi aile büyüğü. Son iftarda gözler dolar; herkes, *Seneye ya nasip…* der; fakat kimse *Bu yıl da Ramazan bitti.* diyemezdi. Zordu, *Ulu Hocamız Ramazan-ı Şerîf gitti…* diyebilmek. Son teravihte camiler, içinden cenaze çıkan evler gibi hüzne bürünürdü. Ramazan’a *elveda* demek kutlu bir insanı Ahiret’e uğurlamak kadar acı gelirdi yüreklere... Ta
Tükendi
Gelince Haber VerRamazan’ın son on gününde minarelere, *Elveda Ey Şehr-i Ramazan!* mahyası asıldığında ya da yanık sesli hafızların, *Elveda Ey Şehr-i Gufran* ilahileri duyulduğunda her yaştan insanı bir ağlama hali tutar; ihtiyar ağlar, kadın ağlar, çocuk ağlar, köy ağlar, şehir ağlardı. Hafızların mukabelelerinin, vaizlerin söz ve üsluplarının konuşulduğu iftar sofralarında, buruk bir sesle, *Bugün de gitti…* derdi aile büyüğü. Son iftarda gözler dolar; herkes, *Seneye ya nasip…* der; fakat kimse *Bu yıl da Ramazan bitti.* diyemezdi. Zordu, *Ulu Hocamız Ramazan-ı Şerîf gitti…* diyebilmek. Son teravihte camiler, içinden cenaze çıkan evler gibi hüzne bürünürdü. Ramazan’a *elveda* demek kutlu bir insanı Ahiret’e uğurlamak kadar acı gelirdi yüreklere... Tahammülü de, telaffuzu da zordu... Vaiz, Ramazan’la camiye gelen berekete; çocuk, sokakta her gördüğünde şeker veren ihtiyar amcanın merhametine; sütçü, selamsız geçmeyen mahalle halkının nezaketine; kadın, çorbadaki tuzu mevzu etmeyen beyinin zerâfetine ağlardı. "Elveda" ile başlayan cümleler mahyacının elinde, okuyanların ise boğazında düğümlenirdi.