Rus ve dünya edebiyatının klasik yapıtları arasında özel bir yere sahiptir Ana. Rusya’yla birlikte dünyayı da sarsan devrimlerin *ruhu*nu, en içten ve çarpıcı biçimde veren romanların başındadır.
Bir çırpıda okunan akıcı romanında, 20. yüzyıl başındaki tarihsel ve toplumsal dönüşümleri, devrimleri ve sınıf çatışmalarını *içeriden* anlatırken, unutulmaz kahramanlar inşa etmiştir Maksim Gorki.
Pavel ve Ana (Pelageya), romanın yazıldığı günlerden bugüne dünya edebiyatının canlı birer kahramanı olarak hep aramızdadır. İşçisi, köylüsü, öğrencisiyle mücadeleye katılan farklı kahramanlar, hayatlarını feda edenler, bir kenardan izleyenler, ispiyoncular, işbirlikçiler, bürokratlar… onlarca yan karakter de Ana’nın sayfaları arasında,
Tükendi
Gelince Haber VerSosyalist gerçekçi edebiyatın öncü isimlerinden Maksim Gorki’nin başyapıtı Ana, yayımlandığı 1906 yılından başlayarak büyük bir üne ulaşmış ve hızla başka dillere çevrilmiş, bugün dünya edebiyatı klasikleri arasında sayılan seçkin bir yapıttır.
1902 1 Mayıs’ında tutuklanan gençlerin yargılanma sürecinden hareketle yazılan roman, 1905 Rus Devrimi’ne adanmış, 1917 Sovyet Devrimi’nin de habercisi olmuştur.
Romanda, Pavel adlı gencin devrimci işçilerle tanışmasından sonra yaşadıklarından çok, annesi Pelageya’nın geçirdiği değişim vurgulanmaktadır. Çarına ve dinine bağlı, geleneksel, korumacı bir anne tipinden, sosyalizme inanan ve oğluyla birlikte mücadele eden savaşçı bir ana yaratılır romanda. Toplumdaki değişimin bireylerden başladığının, devrimin bir gençlik düşü değil, yürek işi olduğunun ifadesidir bu ve Pelageya’yı ölümsüz bir kahraman yapacaktır.
Maksim Gorki’nin, çarlık Rusya’sındaki işçi ve köylüleri; tüm zorluk ve iradesiyle devrimci mücadeleyi; ispiyoncusu, namuslusu, öğrencisi, burjuvası, yoksulu, aydını, cahili ile Rus toplumunu; gerçekçi bir bakış ve üstün bir ruhla kaleme aldığı bu eser, her şeyden önce inancın ve umudun romanıdır. Dayatılan hayattan, feda edilen hayata geçişin anıtsal romanıdır.
“İnsan, onurlu bir kelimedir,” diyen Maksim Gorki, Ana romanında işte bunun tasvirini yapmaktadır.
Yordam Edebiyat, bu büyük eseri, yazar Zaven Biberyan’ın duru Türkçesiyle sunmaktan gurur duyuyor.