Dicle ile Fırat’ın arasında yükselen bu kadim dünya, yalnızca kralların ve destanların değil, sıradan insanların nefes aldığı bir sahnedir. Asur ve Babil’de Günlük Hayat, tapınak gölgelerinde çalışan zanaatkârlardan çamur tabletlerin başında yazı öğrenen çocuklara, bereketli topraklarda ter döken çiftçilerden ticaret yollarında bahtını arayan tüccarlara kadar Mezopotamya insanını bugünün okuruna yaklaştırıyor. Sayce’in berrak anlatımı, taş levhaların sessizliğine gömülmüş ayrıntıları yüzyılların ötesinden yeniden duyulur kılıyor.
Bu kitap, bir uyg
Tükendi
Gelince Haber Ver Dicle ile Fırat’ın arasında yükselen bu kadim dünya, yalnızca kralların ve destanların değil, sıradan insanların nefes aldığı bir sahnedir. Asur ve Babil’de Günlük Hayat, tapınak gölgelerinde çalışan zanaatkârlardan çamur tabletlerin başında yazı öğrenen çocuklara, bereketli topraklarda ter döken çiftçilerden ticaret yollarında bahtını arayan tüccarlara kadar Mezopotamya insanını bugünün okuruna yaklaştırıyor. Sayce’in berrak anlatımı, taş levhaların sessizliğine gömülmüş ayrıntıları yüzyılların ötesinden yeniden duyulur kılıyor.
Bu kitap, bir uygarlığın nasıl düşündüğünü, neyle yaşadığını ve neyden güç aldığını anlamak için eşsiz bir kapı aralıyor. Sayce, tarih sahnesinin merkezine yalnız fatihleri değil, ekmeğini yapan, korkularıyla yaşayan, umutlarını taşıyan “insanı” yerleştiriyor.
Tarihî belgeler, kazı raporları ve çivi yazılı tabletlerin ışığında kurulan bu anlatı, Mezopotamya’yı yalnız bir uygarlık beşiği değil, modern dünyanın köklerini saklayan bir hafıza alanı olarak yeniden tanımlıyor. Hukuk, bürokrasi, astronomi ve ticaretin ilk biçimleriyle şekillenen bu evren, hem tanıdık hem de büyülü bir dünyanın kapısını aralıyor.
Asur ve Babil’de Günlük Hayat, insan sesini tarih metinlerinin arasından çekip çıkaran, geçmişi sıcak bir yaşantıya dönüştüren nadir eserlerden biri. Okuru bilgiyle merakı birleştiren, binlerce yıl öncesine uzanan bir yolculuğa çağırıyor.