“Ah, sana ne söyleyeyim Necip… Saadetin hikâyesi olmaz derler, o kadar doğrudur ki…” Kitaba adını veren uzun öykü ile altı kısa öyküden oluşan Bir Aşkın Tarihi evlilik, aşk, namus gibi konuları hem toplumsal hem bireysel düzlemde ele alıyor. Mehmet Rauf her zamanki gibi kişilerin iç dünyalarına derinlemesine bakışıyla saadetin de hüsranın da hikâyesini yazıyor.
Mehmet Rauf (1875-1931) İstanbul’da doğan Mehmet Rauf, Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi’ni bitirdikten sonra Bahriye Mektebi’nde okudu. Staj için bir buçuk yıl Girit’te kaldı, daha sonra görevli olarak Almanya’ya gönderildi. İsta
Tükendi
Gelince Haber VerBir Aşkın Tarihi’yle aynı adı taşıyan uzun hikâyede Mehmet Rauf, sadece Macit ile Güzin arasında geçen ilginç aşk macerasını anlatmaz; aynı zamanda bir duygunun doğuşu, gelişimi, sönüşü ve hatta nefrete dönüşünü de samimi bir dille yansıtır. Macit’in iç sesi ve çelişkilerini merkeze alan anlatı, Servet-i Fünun döneminin sanat için sanat anlayışına yaslansa da modern psikolojik hikâyeciliğe giden yolda önemli örneklerden biridir.
Kitapta yer alan diğer altı hikâyede de aşk, aile, mutsuz evlilik, ihtiras, cinsellik ve namus gibi temalar konu edilerek Batılılaşma sürecindeki Osmanlı toplumunun sıradan insanlarının gündelik hayatlarının estetik ve içsel bir çözümlemeyle anlatılmak istendiği görülür. Bir Aşkın Tarihi, bu anlamda hem bireysel bir iç dökümünün hem de dönemin toplumsal ve ruhsal atmosferinin aynasıdır. Her bir hikâye, bu minvalde, yazarın hikâye formundaki anlatım gücünü keşfetmek isteyenlere yalnızca edebi bir haz sunmakla kalmayacak ve okura devrin fikri ve psikososyal manzarasını seyir keyfi de verecektir.