Vicdanın, kardeş katline karşı tarihi çığlığı...
20. yüzyılın en büyük savaş karşıtı şiiri, ilk kez Türkçede.
Hırvat edebiyatının en parlak hümanistlerinden ve "Dağların Adamı" (Goran) olarak bilinen Ivan Goran Kovacic, 20. yüzyılın en karanlık anında, ahlaki bir seçim yapmak zorunda kaldı. 1941`de Hırvat Ustaşa rejimi, Sırp, Yahudi ve Romanlara yönelik korkunç katliamlara başladığında, o bir Hırvat olarak, kurbanların sesi olmayı seçti. Ünlü şair Vladimir Nazor ile birlikte Zagreb’i terk ederek Partizanların saflarına katıldı. "Çukur" (Jama), işte bu ateşin ortasında, Ustaşa`nı
Tükendi
Gelince Haber VerVicdanın, kardeş katline karşı tarihi çığlığı...
20. yüzyılın en büyük savaş karşıtı şiiri, ilk kez Türkçede.
Hırvat edebiyatının en parlak hümanistlerinden ve "Dağların Adamı" (Goran) olarak bilinen Ivan Goran Kovačić, 20. yüzyılın en karanlık anında, ahlaki bir seçim yapmak zorunda kaldı. 1941`de Hırvat Ustaşa rejimi, Sırp, Yahudi ve Romanlara yönelik korkunç katliamlara başladığında, o bir Hırvat olarak, kurbanların sesi olmayı seçti. Ünlü şair Vladimir Nazor ile birlikte Zagreb’i terk ederek Partizanların saflarına katıldı. "Çukur" (Jama), işte bu ateşin ortasında, Ustaşa`nın katlettiği ve "jama" denilen karstik çukurlara attığı Sırp köylülerin hayatta kalanlarının gerçek tanıklıklarından doğdu. Kovačić, bu şiiri tamamladıktan sadece birkaç ay sonra, 1943`te, Sırp milliyetçisi Çetnikler tarafından yakalandı ve şiirinde anlattığı vahşetin aynısıyla, otuz yaşında katledildi. Gerçek acılarla dolu şiirini, gerçek hayatıyla da birebir yaşayarak mühürledi...
"Çukur", bir şiir değil, cehennemden bir rapordur. Picasso’nun "Guernica"sının edebiyattaki sarsılmaz karşılığı sayılan bu epik metin, metaforlara sığınmaz; dehşetin soğuk ve gerçek anatomisini çıkarır. Gözleri oyularak kör edilen bir kurbanın ağzından ("Kan, benim ışığım ve benim karanlığım"), o dipsiz çukura atılanların son anlarını, sönmemiş kireçle yakılışlarını ve o mutlak karanlıkta bile gerçeği sayan bilincin sarsılmaz direnişini anlatır. Kovačić`in, kendi ulusunun işlediği suçlara karşı evrensel bir vicdan çığlığı olarak kaleme aldığı bu şaheser, anti-faşist edebiyatın, ama dahası, insanlık onurunun zirvesidir.