Dogˆu Kilisesi, Hıristiyanlık tarihinde o¨zel bir yere sahip. Roma I·mparatorlugˆu’nun dogˆusunda ko¨k salmıs¸, Batı kiliseleri tarafından o¨tekiles¸tirilmis¸, siyasi etkileri derin bic¸imde hissetmis¸ ve kendine o¨zgu¨ inanıs¸lar, ritu¨eller gelis¸tirmis¸ kadim bir kilise... Dogˆu Hıristiyanları Nesturiler: Tarih, I·nanc¸, Ritu¨el; Part, Sasani, Mu¨slu¨man ve Mogˆol yo¨netimlerinin go¨lgesinde gelis¸en Dogˆu Kilisesi gelenegˆini, hem Hıristiyan du¨nyasında hem de genis¸ dogˆu
cogˆrafyasında yas¸anan siyasal-toplumsal gelis¸melerle bagˆlantılı olarak anlatıyor. Teolojik tartıs¸malar etrafında c¸ok temel soruları ele alıyor: I·sa Mesih’in s¸ahsında ilahi ve bes¸eri tabiatlar nasıl birles¸ti? Kutsal Ruh neye is¸aret eder?
Tükendi
Gelince Haber VerDoğu Kilisesi, Hıristiyanlık tarihinde özel bir yere sahip. Roma İmparatorluğu’nun doğusunda kök salmış, Batı kiliseleri tarafından ötekileştirilmiş, siyasi etkileri derin biçimde hissetmiş ve kendine özgü inanışlar, ritüeller geliştirmiş kadim bir kilise... Doğu Hıristiyanları Nesturiler: Tarih, İnanç, Ritüel; Part, Sasani, Müslüman ve Moğol yönetimlerinin gölgesinde gelişen Doğu Kilisesi geleneğini, hem Hıristiyan dünyasında hem de geniş doğu
coğrafyasında yaşanan siyasal-toplumsal gelişmelerle bağlantılı olarak anlatıyor. Teolojik tartışmalar etrafında çok temel soruları ele alıyor: İsa Mesih’in şahsında ilahi ve beşeri tabiatlar nasıl birleşti? Kutsal Ruh neye işaret eder? Vaftiz, Kutsal Haç, oruç ve dua törenlerinin anlamı nedir? Kitap, tüm bu soruların cevabını ararken Hıristiyanlık içindeki ayrışmaların kökenini de ayrıntılı biçimde tartışıyor. Sadece dinler tarihi değil medeniyetler tarihi açısından da ufuk açıcı olan bu çalışma, alanında önemli bir boşluğu dolduruyor.
“Doğu Kilisesi’nin kendine özgü tarihsel gelişiminin en önemli özelliği, tarih boyunca yabancıların hâkimiyeti altında yaşamasıdır. Normalde Hıristiyan bir hamiden mahrum olmasının, kilise açısından birçok olumsuz sonuç doğuracağı düşünülebilir. Ancak çalışmamızda elde edilen veriler durumun tam olarak böyle olmadığını, aksine Doğu Kilisesi’nin kendi özgünlüğünü koruması ve geliştirmesi açısından olumlu bir işlev gördüğünü ortaya koymuştur.