Malinowski, Trobriand Adaları`ndaki uzun soluklu saha araştırmalarında yalnızca gözlem yapmakla yetinmez; gündelik hayatın damarına karışarak yasa, suç, ceza, töre ve gelenek kavramlarının nasıl ete kemiğe büründüğünü yerinde inceler. Ona göre suç, modern hukukta olduğu gibi yalnızca bir yasa maddesinin ihlali değildir; toplumsal dokunun, karşılıklı yükümlülükler ağının, güven ve onur ilişkilerinin bozulmasıdır. Gelenek ise pasif bir alışkanlık değil, davranışı düzenleyen aktif bir güçtür. Kimi zaman yaptırımdan daha etkili bir toplumsal denetim mekanizmasıdır.
Bu eser, antropolojinin işlevselc
Tükendi
Gelince Haber VerMalinowski, Trobriand Adaları`ndaki uzun soluklu saha araştırmalarında yalnızca gözlem yapmakla yetinmez; gündelik hayatın damarına karışarak yasa, suç, ceza, töre ve gelenek kavramlarının nasıl ete kemiğe büründüğünü yerinde inceler. Ona göre suç, modern hukukta olduğu gibi yalnızca bir yasa maddesinin ihlali değildir; toplumsal dokunun, karşılıklı yükümlülükler ağının, güven ve onur ilişkilerinin bozulmasıdır. Gelenek ise pasif bir alışkanlık değil, davranışı düzenleyen aktif bir güçtür. Kimi zaman yaptırımdan daha etkili bir toplumsal denetim mekanizmasıdır.
Bu eser, antropolojinin işlevselci yaklaşımının en berrak örneklerinden biridir. Malinowski, toplumsal kurumların yalnızca yapısal bir düzen içinde değil, insanın ihtiyaçları duyguları ve ilişkileriyle uyumlu bir bütünlük içerisinde işlediğini gösterir. Yasa, töre ritüel ve ekonomik yaşam arasındaki bağlantılar; karşılıklılık ilkesinin toplumsal istikrarı nasıl ürettiği; bireyin davranışını şekillendiren psikolojik ve kültürel motivasyonlar bu kitabın omurgasını oluşturur.
Bir yandan bilimsel titizlik sunan, diğer yandan insan davranışının sıcak ve duyusal katmanlarını açığa çıkaran İlkel Toplumlarda Suç ve Gelenek, modern hukuk düşüncesiyle antropolojiyi buruşturan eşsiz bir metindir. Malinowski bu eserinde, toplulukların kendi iç yasalarını nasıl ürettiklerini, bu yasaların hangi koşullarda geçerli olduğunu ve insan davranışının neden her zaman yazılı kanunlarla sınırlanamayacağını gözler önüne serer.