Gözleri hiç bir şeyi görmüyordu. Nereye yürüdüğünü nereye bastığını fark eder gibi değildi. Gözleri içine çökmüş, kaşları düşebildiği kadar düşmüş. Kirpikleri bükülü vermişti aşağıya doğru, ortasından kırılmış bir buğday sapı gibi. Benzi soluk mu soluktu. Saçları darmaduman olmuş birbirine karışmıştı iç içe biten kan yaş ve ayrık otları gibi ya da yelde savrulmayı bekleyen samanla buğday taneleri misali. Üzerinde ince bir tişört ayağında da bir kot pantolon vardı. Eski püskü olmuş, uzun süre yıkanmamış bir kot bazı yerleri erimiş giyilmekten.
***
Eve geldiği zaman he
Tükendi
Gelince Haber VerGözleri hiç bir şeyi görmüyordu. Nereye yürüdüğünü nereye bastığını fark eder gibi değildi. Gözleri içine çökmüş, kaşları düşebildiği kadar düşmüş. Kirpikleri bükülü vermişti aşağıya doğru, ortasından kırılmış bir buğday sapı gibi. Benzi soluk mu soluktu. Saçları darmaduman olmuş birbirine karışmıştı iç içe biten kan yaş ve ayrık otları gibi ya da yelde savrulmayı bekleyen samanla buğday taneleri misali. Üzerinde ince bir tişört ayağında da bir kot pantolon vardı. Eski püskü olmuş, uzun süre yıkanmamış bir kot bazı yerleri erimiş giyilmekten.
***
Eve geldiği zaman hemen annesinden kalan sandığın başına gitti. Açtı ve içinden bir bohça çıkardı. Bohçanın içinde üç tane yemeni ve başörtüsü vardı. Üçü de ayrı renklerde idi ama üçünün de üzerinde ayni harfler işliydi S ve T harfleri. Hemen bir tanesini ayırdı. Güzel bir paket yaptı Oktay la gidecekleri çantanın içine kendisine gönderilen mevlit örtüsü ile beraber koydu.
***
“Bana gönderdiğin mevlit örtüsündeki A ile H harfleri annenin annesinin işleyip benim anneme hediye ettiği mevlit örtüsüdür. Biz onunla çok iyi arkadaştık. Beraber oynardık hep sokakta üç muço, sobe, sek sek gibi oyunları. Onun ömrü kısaymış bak ben yaşıyorum hala. Ona rahmet diliyorum Allah’ımdan. Nurlarda yatsın. Çok iyi iki aileydik. Hepimizin toprakları çiftleri çubukları vardı, Memlekette. Ama yunan bir türlü rahat vermiyordu bize, bir de en çok da dedene rahat vermiyorlardı...”
Hüsnü SÖNMEZER