“Metropolis, bugüne dek okuduğum en güçlü romanlardan biri. Destansı filminden aşina olduğumuz o atmosferi ustaca yansıtan üslubuyla dışavurumcu edebiyatın ilgi çekici bir örneği.” – Michael Joseph
"METROPOLİS... O BÜYÜK, O GÜZEL, O MERHAMETSİZ ŞEHİR."
Thea von Harbou, Alman dışavurumculuğunun en güçlü kalemlerinden biri. Bir dönem hayat arkadaşı olan efsanevi yönetmen Fritz Lang ile kurdukları o devasa görsel evrenin temelinde de kendisinin bu eşsiz hayal gücü yatıyor. Yüzyıl öncesinden bugüne, yapay
Tükendi
Gelince Haber Ver“Metropolis, bugüne dek okuduğum en güçlü romanlardan biri. Destansı filminden aşina olduğumuz o atmosferi ustaca yansıtan üslubuyla dışavurumcu edebiyatın ilgi çekici bir örneği.” – Michael Joseph
"METROPOLİS... O BÜYÜK, O GÜZEL, O MERHAMETSİZ ŞEHİR."
Thea von Harbou, Alman dışavurumculuğunun en güçlü kalemlerinden biri. Bir dönem hayat arkadaşı olan efsanevi yönetmen Fritz Lang ile kurdukları o devasa görsel evrenin temelinde de kendisinin bu eşsiz hayal gücü yatıyor. Yüzyıl öncesinden bugüne, yapay zekâ ve otomasyon çağının şafağına selam gönderen tekinsiz romanı Metropolis ise teknolojinin tahakkümü, kitlelerin manipülasyonu ve sınıf çatışması üzerine zamansız bir başyapıt.
Geleceğin muazzam şehri Metropolis’te yaşam, keskin ve acımasız bir dikey hiyerarşiye hapsolmuştur. Yukarıda, şehrin efendisi Joh Fredersen’in Yeni Babil Kulesi`nden yönettiği ışıltılı bir dünya ve seçkinlerin sefahat içinde yaşadığı Oğullar Kulübü; aşağıda, yerin derinliklerinde, şehri canlı tutmak için dev makinelerin dişlileri arasında ezilen, güneşe hasret isimsiz işçiler ordusu...
Ancak Fredersen’in oğlu Freder, işçilerin koruyucu meleği Maria ile karşılaştığında bu acımasız tiranlığın temelleri sarsılmaya başlar. Çünkü babasının inşa ettiği sözde cennet, aslında cehennemi yaşayanların sırtında yükselen bir kamburdan fazlası değildir. İki dünya arasındaki uçurum derinleşirken, hırslı mucit Rotwang’ın laboratuvarında ise insan suretine bürünmüş soğuk bir metal uyanır: Kaosun ve yıkımın habercisi olan "Makine-İnsan".
Artık insanlık, isyanın ve çeliğin gürültüsü arasında kendi kaderiyle yüzleşmek zorundadır.
Metropolis, insanlığın ulaştığı en yüksek zirve ve aynı zamanda en derin çukur.