Kafamdaki sesleri susturmanın bile kafamda bir ses çıkardığının farkına vardığım dakikalarda,kalbimin içindekileri de duymanın hissettirdikleriyle sanki ne hissettiğimi çok iyi biliyorken, ne hissettiğimi asla anlamamak kadar karışıktı kafamdaki sesler de…Sözcüklerinin korkaklığı belki de suskunluğunun arkasındaki çığlıklarıydı…Anlardın ya kalemim yaşadıklarımı yazmaya korkak bu aralar…Olacağını bildiğine,elinden bir şey gelmemesine inanmak istememekte,elimden gelen tek şeydi sanırım…Anlatacak kimsem yok ben yine sana susup kâğıda yazıyorum…Beraber uçalım yükseklere,sen yazamazsın diye ben sana şiir yazayım,sen kanadınd
Tükendi
Gelince Haber Verİnsanoğlu, binlerce yıldır ışığın taşlarda saklı büyüsüne hayranlık duydu. Bir elmasın keskin parıltısı, zümrüdün derin yeşili, yakutun tutkulu kırmızısı... Her biri yalnızca bir süs değil; tarih boyunca güç, inanç, zenginlik ve estetik anlayışın sembolü oldu. Prof. Dr. Nazan Apaydın Demir, bu kapsamlı çalışmasında mücevherin kimyadan mitolojiye, sanattan günlük yaşama uzanan çok katmanlı serüvenini anlatıyor. Kitap, simyadan modern kimyaya, antik Mısır’dan Rönesans’a, Anadolu’dan Uzak Doğu’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada taşların ve metallerin hikâyesini gözler önüne seriyor. Altının kültürlerdeki büyüleyici yolculuğu, gümüşün mitolojilerdeki yeri, platin ve değerli taşların bilimsel yapısı ile mücevher sanatının çağlar boyunca değişen estetik anlayışı bu sayfalarda buluşuyor. Hem tarihsel hem de bilimsel derinliğiyle eser, mücevheri yalnızca takı olarak değil, insanlık tarihinin ayrılmaz bir parçası olarak ele alıyor. Mücevher, doğanın en parlak armağanlarını; kimya, sanat, tarih ve kültür penceresinden keşfetmek isteyen herkes için vazgeçilmez bir kaynak.