İnzivaya çekilmiş bir şair; şairin yaşamı ve yapıtları üzerine tez yazan bir öğrenci, buzdan ve geceden yapılmış yürüyüşler eşliğinde geçmiş zamana yolculuklar: Katil karıncalar, karaçamlar ve kurtlar; kar esareti; fırtına, haince çarpışmalar, çürüme; mukadderatın soğuk damgası, cefakar ana, ölü çocuklar, soğuk, açlık; hastalıklar ve hasta odalarında ölümler, canı sıkılan ruhlar; uyuşmalar, karanlık ve kirli bir dünya, cevapsız sorular, sistemler ve elemle çarpan kalpler; solmaya yazgılı çiçekler, ufuk yürüyüşleri, kaybetme korkusu , kaybolmalar...; hepsinin üzerine düşen ve yarı karanlıkta bırakan bir gölge; yitik güzelin gölgesi; ölümün daveti. Meçhulden gelip meçhule giden yaralı kalmış, sakat bir bilincin iç kanamaları, ve nihayetind
Tükendi
Gelince Haber VerAyaklarımızın altındaki karı kütürdeterek ve her zamanki gibi ben susarak o konuşarak yürürken, “yürümek, düzenli ve kontrollü düşmektir,” dedi ve gülümsedi. Bu tanımı ilk okuduğunda gülmüş, sonra oldukça mantıklı ve muzipçe görünmüş. İlk defa duyduğum için benim de hoşuma gitmişti de bunu nerede okumuş olabileceğini ve niçin bu tanımın yapıldığını, hangi bilim alanının içinde olduğunu merak ederken “ayakta durmanın bir tanımı yapılabilir mi acaba?” dedi. Fırtınadan işitemediğim bir şeyler söyledi. Sonrasında söylediği neredeyse hiçbir şeyi anlayamadım. Bir an kar fırtınası kesiliyor, sakinleşiyor, sesler duyulur oluyor, bir anda güçlü bir rüzgâr sesleri alıp dağıtıyordu. Bir süre sonra onu duyamadığımı ve bu yüzden dinlemeyi kestiğimi fark edince yanaşıp yüksek sesle, “rüzgâr kelimelerimi paramparça ediyor, onları kırıyor, onların seslerini alıp dağıtıyor,” dedi.
İnzivaya çekilmiş bir şair; şairin yaşamı ve yapıtları üzerine tez yazan bir öğrenci, buzdan ve geceden yapılmış yürüyüşler eşliğinde geçmiş zaman yolculukları, yaralı kalmış bir bilincin iç kanamaları…