İster beşeri, ister ilâhî olsun, mutlaka her dinin kendine göre kaynakları vardır. Son ilahi din olan İslâm dinin de kendine has kaynakları mevcuttur. Bu temel kaynaklarının başında Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammed’ın (s.a.s.) su¨nneti gelmektedir. Ancak su¨nnetin kaynak değeri noktasında Hz. Peygamberin vefatından hemen sonra gu¨nu¨mu¨ze kadar tartışmalar devam edegelmiştir. Tarihte neredeyse su¨nneti toptan reddedenler olmamışken 19. Yu¨z yıla gelindiğinde su¨nneti toptan reddedenlerin ortaya çıktığı göru¨lmektedir. Ne var ki, bu tarihsel su¨reçte hiçbir zaman gu¨nu¨mu¨zdeki gibi şiddetli bir şekilde su¨nnete karşı sistematik bir reaksiy
Tükendi
Gelince Haber Verİster beşeri, ister ilâhî olsun, mutlaka her dinin kendine göre kaynakları vardır. Son ilahi din olan İslâm dinin de kendine has kaynakları mevcuttur. Bu temel kaynaklarının başında Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammed’ın (s.a.s.) sünneti gelmektedir. Ancak sünnetin kaynak değeri noktasında Hz. Peygamberin vefatından hemen sonra günümüze kadar tartışmalar devam edegelmiştir. Tarihte neredeyse sünneti toptan reddedenler olmamışken 19. Yüz yıla gelindiğinde sünneti toptan reddedenlerin ortaya çıktığı görülmektedir. Ne var ki, bu tarihsel süreçte hiçbir zaman günümüzdeki gibi şiddetli bir şekilde sünnete karşı sistematik bir reaksiyon gösterilmemiş ve sünnete saldırı olmamıştır. Teknolojinin de etkisi ile sosyal medyada ve sosyal hayatta farklı platformlar oluşturularak sünnetin kaynak değerini tartışmanın merkezine alan çok yönlü çalışmalar sürdürülmektedir. Dolayısıyla gelinen noktada bu mesele sünneti toptan inkâra kadar gelmiştir. Hâlbuki Peygamber’in (s.a.s.) sünnet olmadan İslâm dini anlaşılmaz ve yaşanmaz. Öte yandan, tarih boyunca İslâm uleması İslâm hukuk kaynaklarının en başında Kur’ân ve sünneti kabul etmiş ve bu konuda icma oluşmuştur. Bu çalışmada, sünnetin kaynak değeri üzerinde durulmuş ve sünnet ile sabit olan ibadetlerin neler olduğu ortaya konulmaya çalışılmıştır.