Sedat Erden’i ilk tanıdığımda, yazarlığa epey geç başlayanlardan biri diye düşünmüştüm. Karşı Apartmanda Yaşayanlar’ ile ‘Güvercinler ve Şeytan’ adlı iki öykü kitabını imzalayıp verdiğinde, onun emekli olunca sıkılmamak, hoşça zaman geçirmek için anılarını yazdığını sandım. Ancak öykülerini okuyunca durumun hiç de öyle olmadığını gördüm, usta bir öykü yazarının kale¬minden çıkan metinlerdi bunlar. Aynı zamanda 60`lı yıllarda Yordam ve Yelken dergilerinde öyküler yayımladığını da öğrenince bu düşüncemin doğru olmadığının farkına vardım.
Erden,
Tükendi
Gelince Haber VerA R A F
Hakikatin ve İhanetin Kesiştiği Yerde, Kim Temiz Kalabilir?
Gazeteci Alper, sıradan bir haber peşindeyken kendini tarihin karanlık dehlizlerine açılan bir cinayet soruşturmasının tam ortasında bulur. İsa Peygamber’e ait kutsal emanetlerin Tarsuslu Pavlus tarafından saklandığı efsanesi, yüzyıllar sonra bir harita aracılığıyla yeniden gün yüzüne çıkmıştır. Bu harita, 2010’lu yıllarda Tarsusta tek başına yaşayan yaşlı bir kadının eline geçer ve çok geçmeden kadın öldürülür. Cinayetin izini sürmek için Tarsus’ta kalan Alper, hem şüpheli konumuna düşer hem de ölümcül bir gerçeğin peşine düşer: Bazı sırlar, hâlâ kanla korunmaktadır. Kadının evinin arkasındaki eski bir kuyu, sadece bir gerçeği değil, yüzyıllardır saklanan bir sırrı da taşımaktadır.
Kutsal olanla kirli olanın, inançla manipülasyonun, hakikatle ihanetin birbirine karıştığı bu hikâyede; tarih susmaz, sadece fısıldar.
Araf: Ne tamamen aydınlık, ne tamamen karanlık. Sadece ortada bekleyenlerin mekânı.
Ve bazen... en büyük günahlar, en kutsal emanetleri sahiplenmek için işlenir.